


Abdülaziz döneminin (1861-1876) sonlarında birbiri ardınca patlak veren iç ve dış olaylar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu çalkantılar içinde yaşamaya başlamıştı. Mahmud Nedim Paşa'nın son sadrazamlığı döneminde bu olaylar ivme kazandı. Bunun nedenlerinden biri de, "Nedimof" ya da "Moskof Nedim" gibi adlarla anılan sadrazamın körü körüne Rusya yanlısı olması, devlet işlerini Rus Elçisi Ignatiev'in etkisi altında yürütmesidir. Onun icraatını "irtica" ve "iktidarsızlık" sözcükleriyle özetleyen Enver Ziya Karal, dış siyasette de Tanzimat ilkelerinden ayrılındığını belirtir :
"Ali Paşa, imparatorluğun iç işlerine müdahale etmeyen bir Rusya ile dostluk yaparken hiçbir vakit Avrupa büyük devletlerini bir tarafa bırakmayı düşünmemişti. Halbuki Mahmud Nedim Paşa, 'Uzak devletlere dayanmaktan ise, komşu olan bir devlet ile her nasıl olursa olsun uyuşup da hoş geçinmek evladır' demekte idi."
"Selanik Vakası", "Kız Vakası" gibi adlarla anılan olay şöyle özetlenebilir :
Selanik'e bağlı Avrethisar'da yaşayan bir Bulgar kızı, dört ay önce Müslüman oluyor ve orada yaşayan bir teğmenle evleniyor. Annesi, kızının din değiştirmeye zorlandığını öne sürerek yöneticilere başvuruyor. Durum araştırılıp kızın kendi isteğiyle Müslümanlığı kabul ettiği bildiriliyorsa da, bunu yeterli bulmayan kadın yeniden dilekçe vererek kızının Selanik'e götürülüp orada il yöneticileri ve despot huzurunda sorguya çekilmesini istiyor. Vilayet, kızın getirilmesi için buyruk veriyor. Kız, kocası, kayınvalidesi, zenci cariyesi ve üç zaptiye neferi ile birlikte Selanik'e geliyor (yukarıda)..
Trenden indiklerinde, yaklaşık 150 kişilik bir kalabalık çevrelerini sarıyor. Rus asıllı, Bulgar uyruklu Amerikan Konsolosu Perikli Lazari'nin (Hacı Lazaro) getirdiği bu adamlar, kızı zaptiyelerin elinden zorla alıyor, yaşmağını ve feracesini parçalıyor, bir arabaya bindirip, koruma altında Amerikan Konsolosluğu'na götürüyorlar.
Olay, Selanik'in Müslüman halkının bir araya gelip hükumet konağı önünde büyük gösteriler yapmalarıyla gelişiyor. Göstericiler, validen kızın kurtarılmasını istiyorlar. Kimi kaynaklara göre vali girişimde bulunuyorsa da, kendine cevap bile verilmiyor..



Aynı kalabalık, konsolosluk binasını sararak kızın kaçırılmasını engelliyor..
Ertesi gün de halk arasında "Saatli Cami" denilen Selimpaşa Camisi'nde toplanarak (yukarıda sağda), kızın kurtarılması için ısrar edilmesi yolunda karar alıyorlar.
Vali kızın serbest bırakılmasını sağlama girişimlerinde bulunurken, Fransa Konsolosu Moulin (yukarıda solda) ile Almanya Konsolosu Abbott (yukarıda ortada), camiye gitmeye kalkışıyorlar. Yöneticiler bir yandan bunu önlemeye çalışıyor, bir yandan da çıkabilecek olayları bastırmak için Selanik limanındaki zırhlıdan tüfekli bahriyeliler ile kaledeki Redif Fırkasından erler getirtiyorlar..
Camiye giden konsoloslar halkı yatıştırmaya çalışıyor ; kızın hemen oraya getirilmesini isteyen kalabalığa, Amerika Konsolosunun Selanik'te bulunmadığını ve sabırlı olmak gerektiğini söylüyorlar. (Bir kaynağa göre, Almanya Konsolosu kızın kendi evinde bulunduğunu söyleyerek getirilmesi için yazı yazıyor, uzun süre bekleniyorsa da kız gelmiyor.)
Coşup taşan halk, sonunda iki konsolosu öldürüyor !.. Tarih, 6 Mayıs 1876..
Bosna, Hersek ve Bulgar ayaklanmacılarını destekleyen Avrupa devletleri ile kamuoyları da bu olaydan sonra coşup taşıyor..
İstanbul'daki elçilikleri aracılığı ile olayı protesto etmekle ve suçluların cezalandırılmasını istemekle yetinmeyip Selanik limanına savaş gemilerini gönderen devlet sayısı beş idi : Fransa, Almanya, Rusya, Avusturya ve İtalya..
O günlerde Mahmud Nedim Paşa görevden alınarak sadrazamlığa Mütercim Rüştü Paşa getirilmişti.
Osmanlı Devleti de Selanik'e savaş gemileri ve asker gönderdi ; Vali Baytar Mehmed Refet Paşa'yı görevden alıp başka bir vali atadı..
Avrupa gazeteleri ateş püskürüyordu. Örneğin Paris'te yayımlanan "Le Journal des Debats"ın 10 Mayıs 1876 günlü sayısında şöyle deniliyordu :
"Selanik'teki kanlı olaydan alınacak ders şudur : Osmanlı Devleti'nde idaresizlik artık dayanılmaz bir dereceye ulaşmıştır."
Kimi gazeteler de olayın sanıklarının tutuklanmadığını ifade ederek Avrupa kamuoyunun kendi hükumetleri üzerinde baskı yapmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Olayı çok değişik biçimlerde göstererek kötüye kullanan gazetelere de rastlanıyordu.
Babıali, elçiliklere şu yolda bildirimde bulunmak gereğini duydu :
"Hükumet-i Seniyye, Osmanlı Devleti toprakları üzerinde sükun ve asayişi sağlayacak güce sahip olduğu gibi, her türlü mal ve can güvenliğini ortadan kaldıranları cezalandıracak güce de her zaman sahiptir. Selanik'teki olayın tutuklanmış olan sanıkları yargılanacak ve adalet en kısa sürede yerini bulacaktır.."
Olaylarla ilişkileri bulunup bulunmadığını, varsa ilişkilerinin derecesini birtakım kişiler tutuklanıp hızla yargılandı ve (ikisi siyahi olan) altı kişinin idamına karar verildi. Bir yazara göre, idam kararları o döneme kadar uygulanagelen yöntemlere aykırı olarak, Avrupa devletleri konsolos ve elçilerinin istedikleri bir tören düzeni içinde yerine getirildi, kimi istekler üzerinde pazarlık yapıldı..
Öldürülen konsoloslar için, memurların da katılmaya zorlandığı büyük cenaze törenleri düzenlendi. Ertesi günü ise idam edilen altı kişinin cenazeleri, Selanik'in Müslüman halkının katıldığı katıldığı çok büyük bir kalabalıkla kaldırıldı..
Kızı kaçırmış olanlar için herhangi bir cezai kovuşturma yapılmamış olması dikkati çekiyordu. "Dünyanın her tarafında sürü sürü misyonerlerle insanları Hristiyan dinini kabul ettirmeye kalkışmış olan Avrupalılara, Hristiyan bir kızın kendiliğinden İslam'a geçmesi tahammül edilemez bir hareket gibi" görünüyordu. Başka bir deyişle, çifte standart uygulanıyordu..
Pek önemsenecek nitelik taşımayan bir olay, Osmanlı Devleti'nin zayıf bir döneminde bulunmasından yararlanan Avrupa devletlerinin ve basınının dayatmasıyla, savaşa yol açabilecek büyük bir sorun haline dönüştürülmüş, ancak ödünler vererek bastırılabilmiştir.. Tam anlamıyla bastırılmış da sayılamaz, çünkü üç başbakanın o günlerde hazırladığı Berlin Memorandumu, "Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancı devlet uyruğunda olanlar ile Hristiyan uyrukların güvencede olmadıkları, Selanik Olayı ile anlaşılmıştır" sözleriyle başlıyor ve şöyle sürüyordu : "Bu gibi olayların tekrarlanmasına engel olmak için, Büyük Devletlerin tehlike hali olan bölgelere deniz kuvvetleri göndermeleri ve orada asayişi sağlayacak önlemler almaları mümkündür. Bosna-Hersek ayaklanmasının bir an önce bastırılması için de ayaklananlar ile iki aylık bir ateşkes yapılmalı ve hemen ıslahatlara girişilmelidir.."
Babıali'ye gönderilmeden önce Paris Antlaşması'nı imzalayan devletlerin onayına sunulan memorandum, İtalya ve Fransa tarafından kabul edildi. İngiltere ise bunu reddetti ve Akdeniz filosunu Çanakkale önlerine yolladı. İngilizlerden destek görüldüğü şeklinde yorumlanan bu olayın hemen ardından, "Rus politikasına sempatisini türlü vesilelerle ortaya koymuş olan" Sultan Abdülaziz tahttan indirildi.. Olay, bu yönüyle manidardır !..
KAYNAKÇA :
ENVER ZİYA KARAL, "Osmanlı Tarihi, C.VII" ; ALPAY KABACALI, "Türkiye'de Gençlik Hareketleri" ; EBÜZZİYA TEVFİK, "Yeni Osmanlılar Tarihi, C.III" ; NİZAMETTİN NAZİF TEPEDELENLİOĞLU, "Sultan İkinci Abdülhamid ve Osmanlı İmparatorluğu'nda Komitacılar" ; TAHSİN UZER, "Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder