
İttihat ve Terakki'nin kurduğu, bir çeşit Kontrgerilla Örgütü niteliğindeki Teşkilat-ı Mahsusa'nın başında bulunmuş olan Kuşçubaşızade Eşref Sencer'in (üstte sağda) bir de kardeşi vardır : Hacı Sami Bey..
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında yarı Teşkilat-ı Mahsusa, yarı kendi adına Orta Asya serüvenlerine yönelen Hacı Sami, daha sonra Enver Paşa'yı da aynı serüvenin içine çekerek onun ölümüne yol açmıştı. Enver Paşa'ya neler söylediğini Kandemir'e (aşağıda) şöyle anlatmıştı :
"Evet.. Milyonlarca Türk'ü, o cennet gibi Türkistan'ı kurtarmak yolunda elimden geleni yaptım. Hatta yalnız Türkistan değil, Çin'deki Türkleri de hürriyetlerine kavuşturmak için, yapmadığım kalmadı. Ta Kaşgar'lara kadar gittim. Milleti ayaklandırdım. Koskoca Kırgızistan'ı peşime taktım.. Ne ile ? Hiçbir sıfatım, kimliğim, rütbem, mevkiim olmadığı halde.. Yedisu isyanını nasıl yaptım ? Tek kuvvetim, hürriyet ve istiklal aşkıyla yanan ırktaşlarımıza, 'peşimden gelin, kalkın !' diye seslenmesini bilişimdir. Fakat, sonunda gücüm yetmedi. Enver Paşa'yı bu işe yöneltişimin sebebi budur..
'Benim gibi adı sanı bilinmeyen basit bir insan, koca Kırgızistan'ı bir işaretiyle ayaklandırırsa, senin gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun başkumandanlığını yapmış, ünü bütün İslam dünyasına yayılmış, Damad-ı Hazreti Hilafetpenahi (Halifenin damadı) olan bir Enver Paşa, bütün Türkistan'da alimallah bir günde kıyameti koparır.. Ne duruyorsun Paşa ? Bu fırsat bir daha ele geçer mi ?' dediğim zaman, Enver Paşa'nın gözlerinden yaşlar boşanmış ve o anda kararını vermişti.."
( -Feridun- KANDEMİR, "Atatürk'e İzmir Suikastından Ayrı 11 suikast" İst. 1955 baskısı, s.54-55)

Hacı Sami, daha sonra Çerkes Ethem'in çevresinde yer almış ve Ethem'in anılarına göre (CEMAL KUTAY, "Çerkes Ethem Dosyası" s. 323-332), Atina'ya giderken ona yardımlarda bulunmuştur..
Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra kardeşi Kuşçubaşı Eşref ile birlikte "Yüzellikler" listesine alınmış ve Yunanistan'da yaşamaya başlamıştı. Çerkes Ethem ve kardeşleriyle de ilişkideydi..
Hacı Sami, 17 Ağustos 1927'de üç adamıyla birlikte (Abaza Hakkı, Düzceli Mecit ve Sökeli Mecit) Sisam adasından üç adalı Rum'un yönettiği bir kayığa binip Kuşadası'ndaki Kalamaki (Güzelçamlı) iskelesine çıktı. Yanlarında silah, bomba ve dinamit ile bir de harita vardı..
Ertesi gün Hacı Sami'nin kardeşi Ahmet'le buluştular. Gündüzleri gizlenip uyuyarak, geceleri yol alarak Ege Bölgesi içlerine doğru ilerlediler, kimseye görünmeden Menderes nehrini geçip Çine ve Bozdoğan yöresindeki Madran dağlarına ulaştılar..
Karşılaştıkları "Tahtacı" Yörüklerin ağası durumlarından kuşkulanıp kim olduklarını soruşturmaya girişince, Hacı Sami tehditle yiyecek istedi. Buna karşılık ağa da (civardaki eşkıyalık olayları nedeniyle) jandarma tarafından silahlandırılmış adamlarına silaha davranmalarını söyledi. Hacı Sami Yörükler üzerine bir bomba attıktan sonra, karşısındakilerin şaşkınlığından ve bombanın çıkardığı dumanlardan yararlanarak kaçmaya davrandı. Yörükler çeteciler üzerine ateş açarken bir yandan da Bozdoğan'daki jandarmaya bir atlı göndererek durumu bildirdiler..
Yörüklerle çarpışmayı sürdüren çete, kısa bir süre sonra jandarmalar tarafından sarıldı. Çok geçmeden Hacı Sami ile kardeşi Ahmet öldü. Abaza Ahmet yaralandı. Ötekiler kaçmaya çalıştılarsa da jandarma hepsini yakaladı..
Bunlar ve ilk sorgulamada adlarını verdikleri kişiler tutuklanarak İstanbul'a gönderildiler.
Duruşmaları 5 Kasım 1927 günü İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.. Okunan soruşturma tutanağında, çete mensuplarının Kuşadası'na çıktıkları günden, ele geçirildikleri güne kadar izledikleri yollar, saklandıkları yerler ayrıntıları ile anlatılmaktaydı. Tutanağa göre çete, Nallıhan'daki boğazda, yine Hacı Sami'nin kardeşlerinden, tutuklular arasında olan çeteye muhbirlik yapan, Mekki ile buluşacaktı. Burada Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile bakanların geçeceği treni bekleyeceklerdi. Bombalar patlatılarak trendekiler öldürülecek, hemen ardından da Yunanistan'daki arkadaşları Anadolu'ya geçerek "ihtilal"i başlatacaklardı !..
Sanıklardan Abaza Hakkı'nın mahkeme başkanının sorularına verdiği cevaplardan yararlanarak, suikast planının ayrıntılarını şöyle belirleyebiliriz :
"(Mecit'ler) benden sonra memleketten kaçmışlar.. Ben onları Tekirdağ'a (Tekirdağ ili değil) geldikleri zaman gördüm. Bir süre Tekirdağ'da kaldık. Oradan Girit'e gittim. Girit'e gitmeden önce Atina'ya uğramıştım. Atina'da Çerkes Ethem bana yardım etti. Girit'teki Hacı Sami Anadolu'ya geçmek istiyordu. Planlarını kurmuştu. Onları anlattı. Sonra bana, sen de beraber gel, Anadolu'ya geçelim, dedi. Anadolu'da ahali ile teşkilat yapacaktı. Bu örgüte kardeşi Eşref de yardım edecekti. Hacı Sami, bir süre sonra mektup yazarak Mecit'i de çağırdı. Bunlarla örgütü güçlendirecekti..
"Girit'ten Atina'ya döndük. Hacı Sami, Atina'da da Anadolu'ya geçmek için hazırlanıyordu. 'Bize bir kişi daha katılacak..' diyordu. Sonunda talimat verdi, para da verdi. Sökeli Mecit'le beni Sisam'a gönderdi. 14 gün sonra Hacı Sami geldi. Yanında silah da vardı, bize o verdi. Bana bir mavzer, ötekilere de Yunan martinleri, adam başına da 200-300 kurşun verdi. Birer de tabanca verdi. Bende bomba yoktu. Hacı Sami'de beş tane bomba vardı. Yanımızda çantalar vardı. Çantaların içinde yiyecek öteberi ile pamuk, sargı, tendürdiyot gibi ilaçlar vardı. Harita da Hacı Sami'de idi. O bakar, yol gösterirdi.. (.....) (Yörükler ile çatışmayı anlatıyor)
"Vehip Paşa Romanya'daydı. Ama Hacı Sami ile mektuplaşıyorlar mıydı bilmem. Yalnız, bu işte o da var, diyorlardı. O, Tirebolu-Kemah yoluyla Dersim'e gelerek orada Kürtleri ayaklandıracaktı..
"İki sene önce Girit'te Hacı Sami ile çadırda oturuyorduk. O sırada İzmir'de birçok adamları asmışlardı (İzmir Suikastı). Hacı Bey dedi ki : 'Bu adamları ne asıp duruyorlar ? Bizim örgütümüz büyüktür. Biz 3 milyon 80 bin kişilik İttihatçılarız. Biz ihtilal çıkarsak, hep bunları toplarız.'
"O zaman para yoktu, iş uymadı. Hem de Anadolu'daki örgütlenmenin tamam olduğuna dair henüz haber gelmemişti. Hacı Bey bekliyordu. Neden sonra, örgütlenmenin bittiğine dair bir mektup aldık..
"Anadolu'ya çıktıktan sonra Kütahya, Afyon, Ayaş'a gidecektik. Oradan da İzmir'e haber gönderilecekti. Nallıhan-Ayaş arasındaki demiryoluna da dinamit koyacaktık. Bu yetmeyeceğinden, Eşref Bey de daha dinamit getirecekti. Demiryoluna dinamit koyduktan sonra, ayın 15'inde geçecek treni havaya uçuracaktık. Bu trende Gazi Paşa ile vekiller ve mebuslar da bulunacaktı. Sonra Padişah namına beyanname yazıp millete dağıtacaklardı. Beyannameler dağıtılınca, her yerde ihtilal olacaktı. Trabzon'da da olacaktı. Sonra Padişah ile İttihatçılar gelecekti..
"Hacı Sami, böyle düzenli bir örgütleme yapmadan bu kadar tehlikeli bir işe atılamazdı. İhtilal çıktıktan sonra kabineyi düşüreceklerini, Padişah ile birlikte İttihatçıları getireceklerini söylüyordu. Bu işleri hazırlamak için Anadolu ile haberleşmesini sağlayan Mustafa idi.. "

Mahkeme, Hacı Sami'nin (yukarıda) kardeşi Mekki'nin kanıt yetersizliğinden beraatine, öteki kardeşleri Eşref ile Mustafa'nın ömür boyu hapislerine (Eşref dışarıdaydı), Sökeli Mecit, Düzceli Mecit ve yukarıda itiraflarını okuduğunuz Düzceli Abaza Hakkı'nın idamlarına karar verdi..
Eskişehir'deki Temyiz Mahkemesi'nin kararı onaylamasından sonra, üç sanık 17 Ocak 1928 günü sabaha karşı Eminönü meydanında idam edildiler. Okuma yazması olmayan bu üç kişi, İttihatçı serüvenciliğinin en son kurbanlarıydı...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder