
"Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid" yazarı Joan Haslip, Abdülhamid'in buyruk ve dileğiyle öldürülen Matmazel Flora Cordier'den bahseder..
Bu konuyu "Boğaziçi Şıngır Mıngır" adlı kitabında, Salah Birsel şöyle naklediyor..
"Matmazel Belçikalıdır. Sarışın mı sarışındır. Yüzünde gülücükten başka bir şey bulunmaz. Beyoğlu'nda bir moda evi işletiyordur. Dükkanı, Levantenlerin, hoş kadınların ve kibar gençlerin bir buluşma yeridir. Abdülhamid veliahtlığı sırasında ona çengel atmış, onun kollarında, kusursuz meze ile aşk oyunları etmiştir..
"1876 yazıdır bu. Tarabya Kasrı'nda gerçek bir aşk mevsimi açılmıştır. Şehzade Efendi, yanında sevgilisi, Tarabya'nın gül bahçelerinde aşkını büyütmek için elinden geleni yapıyordur. Denilebilir ki, Abdülhamid en mutlu ve en özgür günlerini bu 1876 yazında geçirmiştir. Ne var ki, yaşamı oldukça küçüktür. Bir yaveri, bir katibi, bir de doktoru vardır. Doktoru Mavroyani Efendi hem sağlığının bekçisi, hem de dostudur. Onu arada bir şehre, Sultan Murad üzerine bilgi toplamaya gönderir. Sultan Murad'ın bakımını üzerine alan doktorların (bunların içinde bir Viyana'lı uzman da vardır) pek bir başarı sağlayamadıkları haberini kendisine ileten bu Mavroyani olmuştur..
"Mavroyani bir gün ona V.Muradın son haftalarda iki kez kendisini Dolmabahçe Sarayı'ndan denize atmaya kalkıştığı haberini de getirmiş ve bunun Abdülhamid üzerinde ne gibi bir etki yaratacağına dikkat kesilmiştir. Gelin görün ki, Abdülhamid'in hep yarı kapalı duran gözleriyle, soluk yüzünde hiçbir şey okuyamamıştır. Veliahdın ağzı, burnu ve kaşları hiçbir kıpırtı vermemiştir..
"Belçikalı kınalı kuzu ile Tarabya'da geçen günler, Abdülhamid'in onunla evlendiği söylentilerinin alıp yürümesine yol açmıştır. Yabancı devlet adamları bile buna yürekten inanır. Abdülhamid, birkaç ay sonra Osmanlı tahtına oturduğu vakit İngiltere Başbakanı, o ünlü Disraeli, Lord Salisbury'ye yazdığı bir mektupta bakın ne diyor : 'Yeni padişahın yalnız bir karısı vardır. Bu da Beyoğlu'nda moda evi işleten Belçikalı bir kızdır. Padişah şehzadeliği zamanında genç kızın dükkanına sık sık gider, ondan eldiven satın alırdı. Bir gün genç kıza kendisi ile evleneceğini sanıp sanmadığını sorduğunda, genç kızdan niçin olmasın diye yanıt almış ve böylece evlenmişlerdir. Bu genç kız şehzadeye saray yaşamını devamlı kötüleyen söylevler çekmiştir. Kısacası kız bir Roxelane (Hürrem Sultan), Abdülhamid de bir Kanuni Sultan Süleyman, değil mi ?'
"Ne ki, Abdülhamid'in padişahlığı işlemeye başlar başlamaz Tarabya sefaları sona ermiştir. Belçikalı kızın Beyoğlu ile Tarabya'daki (Arada Matmazel Cordier Tarabya'da da bir yer açmıştır) dükkanları birden kapanır..
"Genç kız Avrupa'ya mı gönderilmiştir ? Kimileri bunu böyle sanır. Ama o 'yaşmak ve ferace giyerek' Abdülhamid'in haremine katılmayı yeğlemiştir. Sultan Hamid de analığı Perestu Kadın'dan çekindiği için onu Yıldız'da, kıyıda kenarda kalmış bir köşke yerleştirmiştir.
"Padişah arada bir onunla buluşuyor, Belçikalı güzelin cıvıl cıvıl ötmesinden büyük haz alıyordur ama eski tutkulu günler geride kalmıştır. Flora Cordier erişilmesi zorluk gösteren bir yabancı kadın değil, haremdeki gözdelerden biridir artık. Haremde ise Matmazeli aratmayacak bir sürü güzel vardır..
"Belçikalı kız günden güne solmakta, kurumaktadır. Yalnızlığının doruklarında olduğu bir gün ise karşısında Abdülhamid'in büyük oğlu Selim Efendi'yi bulur. Selim Efendi birdenbire sahneye çıkmış, Matmazelin elinden tutarak ona aşk sözleri döktürmüştür.."
Joan Haslip bundan sonrasını kitabında şöyle anlatır :
"Henüz 18 yaşında olan Şehzade Selim Efendi'nin özel bir evi vardı. Genç şehzade, ataları gibi, cinsel isteklere pek düşkündü. Söylentilere göre, güzel Matmazele sırılsıklam aşık olmuştu. Bir haremağasının aracılığıyla, akşamları güneş batarken, Yıldız Parkı'nın tenhalarında genç kızla buluşuyordu. Ama, uyanık bir adam olan Kızlarağası işi anlamakta gecikmez. Böylece genç bahtı kara şehzade, padişahın gözünden uzak bir yerde oturmaya gönderilir. Ayparçası cariye de acımasızca boğdurularak öldürülür. Abdülhamid'in ileri düşüncelerden ve yeniliklerden yana olmasına rağmen, haremde hala Ortaçağ yasaları bütün şiddetiyle uygulanıyordu. Genç ve günahsız kız da bu yasaların bir kurbanı olarak Boğaz'ın serin ve mavi sularına gömülüp gitmişti.."


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder