Gitgide Haliç kıyıları şehrin kalabalık yerlerinden sayılmaya başlamıştı. En kalabalık, aynı zamanda en özenli ve eğlenceli yerler !..
İnşaat ve yerleşme ile geçen Fatih döneminden sonra, 1481-1512 arasındaki İkinci Bayezid zamanında ise, yeni İstanbullular bahar günlerinde şehrin yöresindeki kırlara dökülmüşler ve İstanbul yazlıkları ün kazanmaya başlamıştı. Kağıthane de ilk ününü ta bu dönemden alıyor..
İkinci Bayezid şahsen zevk ve eğlenceye istekliydi. Özellikle müzik ve şenlikten çok hoşlanıyordu. Bu bakımdan bir ilk olarak, sarayda müzik öğretim yeri yaptırmıştı. 1485 yılında da Galatasaray Kışlası'nı yaptırıp buraya alınan gençlere binicilik, silahşörlük, kemankeşlik dersleri verilmeye başladığı zaman, bu okulun programına müzik öğretimi koydurmayı da unutmamıştı. Bu suretle padişahtan gören vezirlerin konaklarında ve başka yerlerde de saz meclisleri kurulmaya başlanmış ve müzik, eğlence alemlerinin dayanak ve ekseni haline gelmişti. Gitgide, dinde yasaklanmış olmasına rağmen, şarap da zevk araçları arasında müziğe yakın bir durum almış ve içki yeni İstanbullular arasında hayli yaygınlaşmıştı..
Aslında yerli Rumların şarap yapımevleri gürül gürül işliyor, İstanbul fatihleri yeni zevkler ve yeni duygularla karşı karşıya kalıyorlardı..
İkinci Bayezid'in oğlu Yavuz Sultan Selim bir gün özel bir eğlence aleminde yarı sarhoş, elindeki kadehin içinde ateşli parıltılarla göz ve gönül yakan sarhoş edici sıvıya bakarak, üzümden ilk şarabı çıkardığı söylenen İran Şahını anımsamış, o zamandan bu yana süregelen bir lezzetin artık yıpranabileceğini düşünerek birdenbire, "Bint-ül inebin bikrini Cem etti izale" (Üzümün kızının bekaretini Cem yok etti) mısraını okumuştu. Şair padişahın toplantısında ve karşısında bulunan şair veziri, Sultan Selim'in içip kadehini boşalttığını görünce, aynı vezin ve aynı kafiyeyle cevap verdi : "Iskat-ı cenin oldu tehi kaldı piyale" (Çocuk düştü, kadeh boş kaldı) ...
Kanuni Sultan Süleyman 1520'de tahta çıktıktan sonra içki düşkünleri müthiş bir darbeyle karşılaştılar. Yeni padişah bir yandan "Kanunname-i Al-i Osman"ı yapıp devlet işlerine bir düzen verirken, bir yandan da içki kullanma yasağını ilan etmişti.. Koca şair Baki'nin,
"Meyhaneler beyt-ül haram,
pir-i mugan şeyh-ül harem ? " (Meyhaneler Kabe, meyhaneci ise Kabe'nin hizmetine bakan şeyh) mısraı ile nitelendirdiği bu dönemde bu yasak İstanbul'u allak bullak etmiş, içki alınıp satılan yerler kapatılmış, içkiseverler yasa girmiş, gizli alıp içmek isteyenler yakalanınca şiddetli cezalara çarptırılmıştı. Bu tutum, tiryakilere büsbütün korku salmıştı..
Kanuni Süleyman döneminde İstanbulluların damağı yeni bir zevk tattı : 1543 yılında gemilerle İstanbul'a ilk kez kahve getirildi. Olay büyük bir heyecana yol açtı. Hocalar, her yenilik karşısında olduğu gibi, son derece bilgisizce kestirip attılar : "Haramdır !"... Aklı başında bilginlerden sayılan devrin şeyhülislamı Ebussuud Efendi bile, "Kömür oluncaya kadar kavrulup yakılan nesnenin yenilip içilmesi caiz değildir. Toplulukta içilmesi de Hristiyanlara benzemektir. Şeriata uygun değildir ve sözü geçen maddelerin zorla tutulup alıkonulması ve yok edilmesi gereklidir" diye fetva çıkarmış, kahve getiren gemileri denize batırtmıştı. Ne var ki, her yasaklanan şeye olduğu gibi, kahveye karşı da ısrarlı bir tutkunluk sürdü gitti..
1554'te Halep'ten Hekim adlı biriyle, Şam'dan Şemsi adlı biri İstanbul'a yeniden kahve getirdiler. Tahtakale'de bir dükkan açtılar ve kahveyi pişirip halka satmaya başladılar. İşte İstanbul'un ilk kahvehanesi !..
Bu küçük, kara maddeden alınan sıcak ve siyah su, içenlerin başlarını garip bir zevkle döndürmeye ve tutkularını günden güne çoğaltmaya başlamıştı artık..
Ne yasaklamalar, ne fetvalar, İstanbul'un dört bir yanında yer yer genel kahvehaneler açılmasına engel olamadı. Hekim ve Şemsi'nin memleketlerine zengin olarak döndüklerini söylemeye herhalde gerek yok !..
Kanuni Sultan Süleyman zamanında dıştaki başarılar, fetihler ve zaferler bakımından Osmanlı İmparatorluğu en yüksek düzeye ulaşmış, saray ve çevresindeki kapıkulu halkı gurur, böbürlenme ve zafer sarhoşluğu içinde gevşemiş, kendisini bırakmıştı. Bunun içindir ki Kanuni devrini izleyen İkinci Selim'in padişahlığı zamanı, İstanbulluların zevk ve eğlence alemlerinin derinliklerinde koştukları bir dönemdi. Doğal olarak başta padişah ve adamları olmak üzere !..
İçki yasağı unutulmuş, meyhaneler yeniden açılmıştı ve günden güne çoğalıyordu. Böyleyken özellikle hocalar içinde bu durumdan şikayet edenler de yok değildi. 1571 yılında Galata Kadısı padişaha mektup göndermiş, kendi bölgesi içindeki Müslümanlardan birçok kimsenin "Meclis-i Şer'i"ye gelip Müslüman olmayanların açıkta şarap taşımalarından, dince yasak olan bir şeyin böyle açığa dökülmesinden şikayetçi olduklarını bildirmişti. Kadı'nın mektubu çok düşündürücüydü. Padişah gerçi kendi eğlencesinde idi. Halktan da böyle gayrimüslimlerin sokakta tulumla şarap taşımalarına kızacak olanların herhalde pek o kadar çok olmadığını da biliyordu. Fakat ne de olsa memnun olmayanların çoğalmasını da istemiyordu. Galata Kadısına, o yılın 15 Zilhiccesi tarihiyle bir hüküm yazdıysa da pek ileri gitmeyip, "Bundan böyle adı geçen kafirlere tulumla şarap taşıtmayıp kimseye İslam şeriatına aykırı iş yaptırmayasın" demekle yetindi..
Önceleri gayrimüslimlerin şehre şarap getirmeleri yasaklanmış, fakat onlar bu işi kaçak sürdürdükleri için hem buyruğun yerine getirilmesine olanak bulunamamış hem de gelir azalmıştı..
İkinci Selim bu konuda bir fetva çıkartıp gayrimüslimlerin şehre, vergisini vermek suretiyle, serbestçe içki getirebilmelerine izin vermiş, içki vergisini toplamaya bir de görevli atamıştır.
REFİK AHMET SEVENGİL'in "İstanbul Nasıl Eğleniyordu ?" adlı kitabından derlenmiştir..
Yazarın faydalandığı KAYNAKLAR :
"Netayicü'l-vukuat", Mustafa Nuri Paşa ; "Tarih-i Siyasi-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye", Kamil Paşa ; "Tarih-i Ebülfaruk", Mehmet Murat Bey ; "Esmarü't-tevarih", Mehmet Şem-i Efendi ; "Mefhumü't-tevarih", Mahmut Örfi Ağa ; "Mizan-ül-Hak Fi ihtiyar-il-Hak", Katip Çelebi ; "Veladetname-i Hümayun" (Yazma) ; "Surname-i Hümayun", Abdi Efendi ; "Sürname-i Hümayun", Vehbi Efendi ; "Zeyl-i Şekayık", Nev'izade Atayi Efendi ; "Letaif-i Vekayi-i Enderuniyye", Hafız İlyas Efendi ; "Evliya Çelebi Seyahatnamesi" ; "Abdi Vekayinamesi" ; "Tarih ve Muharrir", Ahmet Rasim bey
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder