

Mondros Mütarekesi üzerine İngilizler İstanbul'a ayak basınca, Türkiye'de amansız bir "insan avı" başlatılmıştı. İngiliz askeri polisi, padişah hafiyesi ve bazı Ermeniler el ele vermişlerdi. Birçok kişi sorgusuz sualsiz yakalandı. Bunların çoğu "Bekirağa Bölüğü" denen uğursuz cezaevine tıkıldı. Bir süre sonra, tutuklananların bir bölümü İngilizlerce Malta Adası'na sürülecekti. Yakalanıp sürülenlerin çoğu Türkiye'nin ileri gelenleriydi. İçlerinde sadrazamlık, nazırlık, Meclis başkanlığı, mebusluk yapmış devlet adamları vardı. Ermeniler tarafından Roma'da vurulan eski Sadrazam Said Halim Paşa, daha sonra başbakanlık yapacak olan Hüseyin Rauf (Orbay), Ali Fethi (Okyar) Beyler de Malta'ya sürülmüş olanlardı..
İngilizler, İstanbul'da bulunduğu sırada Mustafa Kemal Paşa'yı da kara listeye geçirdiler. İstanbul'daki İngiliz İstihbarat subayı Yüzbaşı H.A.D. Hoyland tarafından hazırlanan bu kara liste 28 Şubat 1919 tarihliydi. Listede, tutuklanıp sürülmesi istenen kişiler sıralanmıştı ve bunların başında Mustafa Kemal Paşa ile yaveri Üsküplü Binbaşı Cevat Bey (Abbas Gürer) bulunuyordu. Yani Atatürk, Samsun'a çıkışından seksen gün önce kara listeye girmişti. Aynı kara listede Kazım Karabekir Paşa, Harbiye Nezareti Müsteşarı İsmet (İnönü) Bey, Yarbay Kel Ali (Çetinkaya), Halil (Killi) Paşa daha birçok Türk subayının adları vardı. General Milne, bu listeyi 42 gün elde tuttuktan sonra ancak 12 Nisan 1919 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na göndermişti..
Prof. Gotthard Jaeschke, İngilizlerin kara listesinde olduğu halde Mustafa Kemal'in neden tutuklanıp sürülmemiş olduğunu da, o günlerde O'nun Padişah'ın ve Sadrazam Damat Ferid Paşa'nın gözünde "pek makbul kişi" (persona gratissima) olmasıyla açıklıyordu. Jaschke şöyle diyordu : "Milne, Hoyland'ın (Mustafa Kemal ile ilgili) raporunu ancak 12 Nisan 1919'da Foreign Office'e göndermiş ve orada Balfour ile R. Graham buna pek ilgi göstermemişler. Mustafa Kemal'in Padişah'ın ve Damat Ferid Paşa'nın gözünde pek makbul kişi olması da İngiliz İstihbarat Servisi raporunu gölgelemiştir.."
Bu görüş pek yanlış değildir, sanıyorum. O günlerde Mustafa Kemal Paşa, Sarayla ilişkilerini sürdürüyor, Padişahın ve Sadrazamın güvenini kazanmış görünüyordu. Mustafa Kemal Paşa o nazik günlerde büyük bir taktisyen olarak, Damat Ferid Paşa'ya güven vermeyi, hatta İngilizlerin kuşkularını kısmen gidermeyi başarmıştı. Bu nedenle General Milne, Mustafa Kemal'in tutuklanıp sürülmesini öneren raporu hemen Londra'ya göndermeye karar verememiş olabilir.
O günlerde Boğazlar'dan çıkış için İngilizlerden "vize" almak gerekiyordu. Samsun'a hareketinden önce Mustafa Kemal ve arkadaşları için de İngiliz vizesi alınmıştı. Vizeyi vermiş olan Yüzbaşı John Godolphin Bennett, olaydan 55 yıl sonra yayınladığı "Witness" adlı hatıratında "Bana 'Mustafa Kemal Paşa, Sultan'ın güvenine tam olarak sahiptir' dendi" diye kendisini savunmuştur..
Ayrıca o günlerde İngilizler o kadar çok kara liste hazırlamışlardı ki, listelerdeki bütün sanıkları bir anda yakalamak imkansız denecek kadar güçtü. Hangi listeden işe başlayacaklarını, önce kimleri tutuklayacaklarını şaşırmış gibiydiler.. İngiliz askeri makamlarının dikkatleri, İstanbul'da "nezaret emrinde" bulunan bir paşadan ziyade, aktif görevde, birliklerin başında bulunan ve Mondros Mütarekesinin uygulanmasında İngilizlere güçlükler çıkaran komutanlara ve İttihatçılara dönüktü. Tanınmış İttihatçıları ve cephe komutanlarını tutuklayıp sürmeye öncelik veriyorlardı. Mustafa Kemal ise ne İttihatçı görünüyordu, ne de cephe komutanıydı. Bütün bunlar, Atatürk'ün o nazik günleri tutuklanmadan geçirebilmesinde ve Anadolu'ya geçebilmesinde rol oynamıştır, sanırım..

1 Mayıs 1919 tarihli İkdam gazetesi şöyle bir haber veriyordu :
"Mustafa Kemal Paşa umum şark orduları müfettişliğine tayin edildi"..
Mustafa Kemal Paşa'ya verilen yetkiler, olağanüstü geniştir. Paşa, askeri bakımdan bir çeşit başkomutan durumundadır ve bir başkomutanın mülki amirler üzerindeki bütün yetkileri kendisine verilmiştir. Eski sadrazam Ahmet İzzet Paşa, "Kendisine verilen yetki şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış genişlikteydi" der.
Atatürk, "Nutuk"ta şöyle diyor : "Bana bu yetkiyi onlar bilerek ve anlayarak vermediler. ne olursa olsun benim İstanbul'dan uzaklaşmamı arzu edenlerin icat ettikleri sebep 'Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp önlem almak için Samsun'a kadar gitmek' idi. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin, bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı olduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genel Kurmayda bulunan ve benim amacımı bir dereceye kadar sezinleyen zevat ile görüştüm. Müfettişlik görevini buldular ve yetkiye ait talimatı da ben kendim yazdırdım.."
Mustafa Kemal Paşa, bu yetkileri 19 Mayıs 1919'dan 8 Temmuz 1919'a kadar hukuken, ondan sonra da hiçbir resmi sıfatı kalmadığı ve kovuşturma altında olduğu halde fiilen kullanacaktı..

DR. BİLAL N. ŞİMŞİR'in "Atatürk Dönemi İncelemeler" adlı kitabından derlenmiştir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder