
İkinci Dünya Savaşı yıllarıyla onu takip eden çok partili hayata geçiş süreci birçok bakımdan sancılıdır. Öte yandan demokrasinin, çok partili yönetim beklentisinin çekiciliği yürekleri umutla doldurmuştur.. Umutlar boşa da gitmemiş sayılır. Çok partili yönetime geçilmiş, demokrasi kurumsal olmasa da sözcük olarak meydanları dolduranların kulaklarında yer eder hale gelmiştir. Her kesim görevli olarak, demokrasi havasından, çokseslilikten payını almıştır. Bir tek radyo hariç !.. Radyo hızla "otorite"nin ve "tek ses"in kalesi oluvermiştir..
Oysa iktidara gelmeden önce Demokrat Parti'nin kurucuları, gerek Celal Bayar, gerekse Adnan Menderes, yaptıkları konuşmalarda, yayınladıkları bildirilerde radyodan muhalefetin de yararlanması gerektiğinin altını çizmişlerdi.
Örneğin, 24 Temmuz 1947'de Celal Bayar'ın imzasını taşıyan bildiride şöyle deniliyordu : "Partiler arasında gözetilmesi icap eden eşitlik hakları gereğince, mesela radyodan muhalefetin de iktidar gibi faydalanması hususları, bu cümleden olarak zikredilmiştir.."
Demokrat Parti genel başkan vekili de, "Demokratik prensiplere sadık olduğunu iddia eden bir hükumetin ilk yapacağı şeylerden biri, muhalefetin her türlü yayın ve propaganda araçlarından yararlanmasına imkan bırakmaktır.." diyerek taleplerinin gerekçesini şöyle açıklıyordu :
"Bugün bütün dünyada matbuat kadar, hatta belki de ondan daha mühim bir yayın, telkin ve propaganda aracı olan radyoyu kendi tekelinde tutan ve muhalefetin ondan yararlanmasına imkan bırakmayan bir hükumetin, hatta şeklen olsun, kendisinin demokratik prensiplere taraftar olduğunu iddia etmesine imkan yoktur. Bugün yeryüzünde hiçbir demokratik memleket gösterilemez ki, onun radyo istasyonlarından muhalefetin sesi yükselmesin. Çeşitli şirketler tarafından kurulmuş çeşitli radyo istasyonlarına sahip olan memleketlerde, her partinin bunlardan yararlanması pek kolaydır. Fakat bizde olduğu gibi, ancak bir tek devlet radyosu istasyonu bulunduğu taktirde, hükumetin bu en kuvvetli propaganda aracını, yalnız iktidar partisinin tekelinde tutmayarak muhalefetin de bundan yararlanmasına imkan vermesi gerekir.."

Bayar, siyasi havanın gerginleşmesi üzerine Cumhurbaşkanı İnönü nezaretinde, 12 Temmuz 1947'de iktidarla muhalefet arasında imzalanan ve tarihe "12 Temmuz Beyannamesi" adıyla geçen mutabakat metninin gerçekleşebilmesi için radyo mikrofonlarının muhalefete açılmasını gerekli görmüştü..
DP bu arzularının gerçekleşmesi için sadece beyanatlarda bulunmaktan öte, işi hukuki zemine de oturtmayı düşündü. Bu nedenle DP milletvekilleri TBMM'ye bu konuyla ilgili bir kanun teklifinde bulundular. Ama Bayar, bir bakıma CHP'nin buna olumlu bakacağından pek ümitli değildi. "Gazetelerde görmüşsünüzdür, bir demokrat milletvekili arkadaşımız DP'nin de radyodan yararlanabilmesini sağlamak için bir kanun teklif etmiştir. Kabul edilip edilmeyeceğini ben de bilmiyorum" diyerek endişesini ifade etmişti..
Bayar'ın da sözünü ettiği kanun teklifini DP Meclis Başkan Vekillerinden Fikri Apaydın hazırlamıştı. Apaydın, kanun teklifinin gerekçesini şöyle açıklıyordu :
"Radyo cihazları yüzyılımızın en modern yayın aracıdır. Birçok ülkede şirket halinde olan bu kuruluşlardan siyasi partiler ücretli, ücretsiz yayın yapmak suretiyle fikirlerini söylemek istediklerini, halkları arasında kolayca yayabilmektedirler. Ancak radyo, ülkemizde devlet malı olup bu cihazla yapılacak yayına hükumet birtakım sınırlamalar koymuş olduğu için, CHP dışındaki siyasi partiler ülke olaylarına ait fikir ve düşüncelerini bu vasıta ile halka yaymak hakkından yoksun kalmışlardır. Demokrasinin ülkemizde esaslı bir şekilde yerleşmesi ve kökleşmesi konusunda radyo cihazlarıyla yapılacak yayının en büyük rolü oynayacağı inkarı mümkün olmayan gerçeklerin başında gelir. Gerek bu ulusal amacın gerçekleşmesi, gerekse siyasi partilerin eşit haklara sahip olmaları düsturunun fiilen belirtilmesi teklif olunan fıkranın kanuna eklenmesini zorunlu kılmıştır.."

Gerekçesi böyle kanun teklifi şu hükmü getiriyordu :
"Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü Teşkilat Vazifesine ait 4475 Sayılı Kanun'un 20. maddesine, bu gerekçedeki mucip (gerektirici) sebepler dolayısıyla aşağıdaki fıkra ektir :
Varlıkları hükumetçe kabul ve tasdik edilmiş olan partiler, yukarıdaki fıkralarda yazılı fıkralara tabi olmaksızın, haftada ikişer saati geçmemek şartıyla, seçecekleri organları, ücretsiz olarak, devlete ait radyolarda yayın yapabilirler. Partilerin bu şekilde yapacakları yayının saatleri parti yönetimleri ile radyo yönetimi arasında kararlaştırılır. Bu yayından radyo yönetimi sorumlu değildir.."
Bu teklif yasalaşmadı. Ama artan bu tartışmalar sonucunda "24 Mayıs 1949 tarih ve 5392 Sayılı Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü Kanunu" kabul edildi. Bu kanunla seçimlere katılan partilere radyo yoluyla seçim propagandası yapabilmesi hakkı verildi.
Bu kanunun getirdiği en önemli değişiklik, radyonun çok partili siyasi hayata uyarlanması sorunudur..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder