

Emre Kongar, "Herkesten Bir Şeyler Öğrendim" adlı kitabında şöyle yazıyor :"Adnan Menderes günümüz Türkiye'sinde 'demokrasi şehidi' diye anılıyor. Adı bir havaalanında, bir üniversitede ve bir sürü büyük kentte bulvarlarda yaşıyor..
"Demokrasi şehidi sözü, büyük bir yalan !. Toplumsal bir yalan. Adnan Menderes demokrasi şehidi değil.. Asılması yanlış bir şey, ama neden asıldı ?. Demokrasiyi geliştirdiği için değil, demokrasiyi gerilettiği için, demokrasiyi çöpe attığı için, demokrasi karşıtı anayasal sivil darbe yaptığı için.. Çok partili demokrasi adına iktidara gelmiştir ama o rejimi yok etmiştir..
"Üstelik o çok partili demokrasiyi kuran da İsmet İnönü'dür ; 'tek adam' olduğu 1940'lı yıllarda hemde !.. Kendi partisine karşı, kendisine karşı, çok partili rejime geçmiş ve seçimleri yaptırarak iktidarı da kaybetmiştir. Bu anlamda İnönü'nün siyasal yenilgisi, tarihsel anlamda en büyük zaferidir.. Dünyada da başka örneği yoktur..
"Onun uyguladığı model sayesinde iktidar olan Menderes ve arkadaşları, kendilerini iktidara getiren demokrasiyi geliştirmek yerine, Tek Parti'den daha beter bir uygulamaya gitmişlerdir. CHP'nin mallarına el koymuşlar, basın özgürlüğünü yok etmişler, gazeteciler ve muhalefet politikacılarını hapse atmışlardır.
(Cüneyt Arcayürek, "Bir İktidar Bir İhtilal" adlı kitabında, yalnızca 1954-58 yılları arasında 1161 gazeteci hakkında kovuşturma açıldığını, 238 gazetecinin hapis cezası aldığını yazıyor..)
"Kırşehir kendilerine oy vermedi diye, il iken ilçeye çevirmişler, en sonunda da Mecliste de bir sivil darbe yaparak, rejimi değiştirerek, on beş milletvekilinden oluşan bir 'mahkeme' kurmuşlardır. Adı da Tahkikat Komisyonu..
"Ondan sonra da 28-29 Nisan'da Ankara'da ve İstanbul'da öğrenci eylemleri başlamış ve 27 Mayıs'ta da Ordu müdahalede bulunmuştur..


Şevket Süreyya Aydemir ise, "Menderes'in Dramı ?" adlı kitabında,bu konuda daha ayrıntılı bilgiler verir..
Dışişleri Bakanlığı'nın, Menderes'in Moskova'ya yapacağı ziyaretin tarihini temmuz ayı olarak duyurmasından bir gün sonra, 12 Nisan 1960'da, Demokrat Parti Grubu toplanır.. Daha sonra Grup şu duyuruyu yapar :
"CHP'nin yıkıcı, gayri meşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket sathında cereyan tarzı ve bunların mahiyet ve hakikatinin nelerden ibaret olduğunu tahkik ve tespit etmek üzere, bir Meclis tahkikatı açılmasına, grubumuz ittifakla karar vermiştir.."
Bu tebliğ bile basında ve üniversitede büyük tepkiler yarattı. Bu, "Meclis tahkikatı" denilen işin, nereye varacağını, artık Meclis dışında da herkes biliyordu. Nitekim bu tebliğin hemen ardından, 15 Nisan 1960'da, Baha Akşit ve Mazlum Kayalar, Meclis Başkanlığına verilmek üzere, Gruplarına 6 madde veya paragraflık bir önerge taslağı sundular. Bu taslakta, CHP ve iktidara muhalif basın hakkında araştırmalar yapmak üzere 15 kişilik bir Meclis Tahkikat Komisyonu kurulması öneriliyordu.. Gerekçe olarak ileri sürülen maddeler arasında, CHP'nin gayri meşru hale geldiği, halkı silahlandırdığı, Orduyu siyasete alet ettiği, hücre teşkilatı kurduğu, basının da bir kısmının aynı maksatları desteklediği gibi suçlamalar vardı. Anlaşılıyordu ki gaye, Partinin kapatılmasıydı. Bu oluşum iç tüzüğün 117. maddesine dayandırılıyordu. Komisyon geçici olacak ve üç ay içinde incelemesini bitirecekti..
18 Mayıs 1960'ta teklifin Meclis'te müzakeresi başladı. İnönü şunları dedi :
"Eğer bir idare, insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ihtilal olur. Böyle bir ihtilal, bizim dışımızda ve bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam !..
"Şartlar tamam olduğu zaman, milletler için ihtilal, yasal bir haktır. İhtilal, yasal bir haktır. İhtilal, yasal bir hak olarak kullanılacaktır. Bundan kaçınmak mümkün değildir. Bir olağanüstü yönetim kuracaksınız. Bu yönetime verilen yetkiler gayrimeşrudur. Vatandaşların hepsine, bunun haksız olduğunu, buna direnmek gerektiğini söyleyeceğiz. Her vatandaşın hakkı budur.."
İnönü bu konuşmalarını gürültüler, taşkınlıklar, hakaret sözleri ve bu arada, "evvela seni takip edeceğiz !." tehditleri arasında yapar..
Artık söz, bu önergeye karar verenlerin değil, yıldırım hızıyla dönen çarkların ve fırtına hızıyla yürüyen zamanındır..
Önerge kabul edilir. Başlarında Denizli Milletvekili ve hukukçu Ahmet Hamdi Sancar'ın bulunacağı on beş kişilik bir komisyon, Demokrat Parti oyları ile onaylanır. Fakat asıl iş, komisyonun kurulmasında değil, bu komisyona verilecek yetkilerdedir.Yetkilerin anayasal sınırların içinde olması gerekmektedir. Zaten yetkiler kanunu da hazırdır. Ama daha komisyonun oluşumuyla beraber, DP iktidarına karşı partili ya da partisiz grupların gösterileri başlar. Örneğin hemen ertesi gün Kızılay'da ilk gösteri dalgaları görüldü. Üniversitelerde kaynaşma başladı. 22 kişi tutuklandı.
Komisyona verilecek yetkiler kanunu ise Meclis'te 27 Nisan 1960 günü kabul edildi.
Bu kanunla komisyona verilen yetkiler, DP iktidarını artık resmen gayri meşru kılıyordu. Bu durumda da, İnönü'nün dediği gibi, ihtilal kaçınılmaz oldu !..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder