Avrupa'da, Asya-Avrupa ticaret güzergahları üzerinde söz sahibi olabilmek için rekabet eden ülkelerin daha önce önlerinde duran bir sorunu, Napoléon'dan sonra Avrupa'nın taksimatı sorununu, aşmaları gerekiyordu.. İşte 15 Eylül 1814 tarihinde Viyana Kongresi bu ortamda toplandı..
Toplantıya doksan hükümdar ile otuz beş devlet temsilcisi katıldı. Fakat kongrede temsil edilen ülkeler arasında Osmanlı Devleti bulunmuyordu..
Görüşülecek olan konu Napoléon'un yenilgisinden sonra Hollanda, Belçika, Ren nehrinin sol sahili, İtalya, Almanya, Varşova Grandükalığı meselesiydi..
Aslında kararı devrin süper devletleri (düvel-i muazzama) olan İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya veriyor diğerleri onaylıyordu. Bu arada kongreden önce yapılan toplantıda İtalya, Belçika, Ren nehrinin sol tarafı meseleleri çözümleniyor, geriye Almanya ve Polonya sorunları kalıyordu.
Dört süper devlet bu konuyu kongreden önce ele alıp görüşmek istiyor, fakat Fransa ile İspanya'yı toplantıya çağırmıyordu. Buna karşılık Fransa, ağırlığını koyarak toplantıda rol almayı, böylece küçük devletçikler üzerinde diğerleri gibi ağırlık tesis etmeyi amaçlıyordu..
Asıl sorun Almanya (Prusya) toprakları ile Fransa arasında kalan topraklar ve Polonya'nın (Lehistan) paylaşılmasında başgösteriyordu. Çar eski Varşova Grandükalığını tümüyle Rusya'ya bağlamak istiyordu. Çarın göz koyduğu topraklara daha önce Prusya'nın egemenliğinde bulunan yerler de dahildi. Prusya, Polonya'daki toprakların ele geçirilmesi meselesine o denli önem vermiyordu. Prusya Polonya'daki haklarına karşılık olarak batısındaki Saksonya Krallığını ilhak etmek istiyordu. Çünkü Saksonya daha önce Napoléon Bonaparte'ın egemenliğini gönüllü olarak kabul etmişti. Savaştan sonra ise hakimiyetini sağlayacak bir anlaşma imzalamaya vakit bulamamıştı. Kaldı ki Saksonya Krallığı Napoléon'dan, Polonya'nın egemenliğini alarak Avrupa'nın çıkarlarına ihanet etmişti ve Rusya bu ihaneti unutamıyordu..
Bu aşamada son sözü İngiltere söyledi. İngiltere Rusya'nın Prusya ile anlaşarak Avrupa içlerine kadar nüfuz edeceğini hesaplıyor ve bu da işine gelmiyordu. Bu nedenle İngiltere ; Fransa ve Avusturya ile anlaşarak Saksonya'nın Prusya'ya bırakılmasına karşı çıktı. Prusya ise, ordusunu Saksonya'ya doğru yola çıkardı ve ordusu Fransa sınırına dayandı. Bu kez, Saksonya'nın bağımsız bir Krallık olması önerildi. O da kabul edilmeyince Prusya, 3 milyon 400 bin kişinin yaşadığı Polonya'daki topraklarına karşılık, dört bölgenin bu krallığa bırakılmasına karar verdi. Prusya'ya bırakılan dört bölge ise Polonya'da bir vilayet olan Pozani, Ren nehrinin sol sahili, Westfalya ve Saksonya Krallığının 782 bin kişinin yaşadığı bir bölümünden oluşuyordu. Polonya'nın kalan kısmı Rusya'ya geçiyor ; İsveç Pomerya'yı Prusya'ya,
Prusya da Norveç'e karşılık Lövenburg'u Danimarka'ya bırakıyordu..
Ancak Viyana görüşmeleri sona ermeden, Napoléon'un Paris'e döndüğü haberi geldi. Bunun üzerine doğrudan Fransa'nın tehdidi altında bulunan başta Prusya olmak üzere bazı devletler ek toprak talebinde bulundular..
Buraya kadar anlatılanlar Viyana Kongresi'nin bilinen yüzüydü. Şimdi bir de görünmeyen yüzüne bakalım...

Viyana Kongresi öncelikle Fransız İhtilali'nin Birlik ve Özgürlük ruhu yörüngesinde toplandı. Bu felsefe ve ruh ise özellikle Mutlakıyet ile yönetilen imparatorlukları tehdit ediyor buna karşılık - Prusya ve Almanya gibi - bazı ülkeleri de ulusal bir çatı altında devletleştirmeye sevk ediyordu.
Nitekim Viyana Kongresi, Almanya'yı konfedere etmenin yanı sıra Avusturya ile Prusya'yı da birbirine yaklaştırdı. Diğer taraftan, ihtilalin özgürlük ruhu ise ulusal başkaldırıların (Mora İsyanı gibi) temel dinamizmini oluşturdu..
Fransız Milliyetçiliği, karşısında, Prusya'nın önderlik ettiği Cermen Birliğini ve buna bağlı Cermen Milliyetçiliğini buldu. Bu durum İngiltere'yi ürküttü. Böylece İngiltere, Slavların lideri konumundaki Rusya'ya yaklaştı. İngiltere'nin teşvik ve desteğindeki Rusya, Balkan bölgesinde Slavlık nedeniyle Sırpları, Ortodoksluk nedeniyle de Yunanlıları himaye ederek güçlendiriyordu. Aslında İngiltere ve Rusya'nın "sıcak denizlere inmek" emeli, bu iki ülkeyi kıta Avrupası ve Osmanlı Devleti karşısında birbirine yaklaştırdı..
İngiltere ve Rusya'nın Balkan bölgelerinde baskı yapması Osmanlı Devleti'ni güç durumda bıraktı. Bu nedenle Osmanlı Devleti bazen Fransa'ya ve İngiltere'ye, bazen de Rusya'ya yakınlaşarak "denge politikaları" ile zaman kazandı..
Ne var ki zaman giderek daralıyordu..
Bu zaman yokluğuna paralel olarak Osmanlı İmparatorluğu sürekli toprak kaybına uğradı. Yenilgiyle sonuçlanan savaşlar ve sürekli toprak kaybı Osmanlı yönetimini akılcılığa, bilime, teknolojiye, hepsinden öte de çağdaş özgür toplum yapısına sevk edecek yerde Mutlakiyetin dinsel-siyasal yapısını pekiştirmeye itti. Bu durum, akılcılığı ve bilimi ön plana alan siyasetin askeri ayağı ile Mutlakiyetin Hilafetten kaynaklanan dinsel dayanağını ve bu dayanağın kadroları olan ulemayı karşı karşıya getirdi..
Ulema, Vaka-i Hayriye, yani Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına kadarki askeri yapıda asker-esnaf sentezi ile, dolayısıyla Tüccarlar Oligarşisi ile uzlaşmışken, padişahın dinsel-siyasal otoritesini güçlü bir askeri güce dayandırmak amacıyla Yeniçeri Ocağı'nı lağvetmesiyle boşlukta kaldı..
Avrupa ülkeleri daha 18. yüzyılda mutlak otorite yerine Yasama ve Yürütmeyi birbirinden ayıran ve buna bir de Yargıyı ekleyen "kuvvetler ayırımı" ilkesini egemen kılarken Osmanlı Sultanları III.Selim ve II.Mahmud, 19. yüzyılın ilk çeyreği dolarken hala teokratik tekil otoritelerini sağlamlaştırma gayreti içindeydiler. Bu teokratik otorite ise kaçınılmaz olarak, Batı'da geçerlilik kazanmış ve sistemleşmiş olan spekülatif para-piyasa sisteminin karşısına geçerli bir iktisat modeli kabullenemeyen, hem de bu denli yaygın ve güçlü modele karşı alternatif bir model koyamayan Osmanlı Devleti, egemenliği altındaki klasik ticaret yollarını da yeterli biçimde denetleyemedi ve bu altın yumurtlayan tavuktan faydalanamadı. Faydalanmak bir yana, ticaret güzergahlarının denetim ve egemenliği Osmanlı'nın başına adeta dert oldu..
Nitekim Asya-Avrupa ticaret güzergahının kilit noktalarından biri olan Mısır meselesinde taraflar karşı karşıya geldi. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ile Sultan İkinci Mahmud arasındaki çatışma, Osmanlı iç sorunu olmaktan çıktı ; İngiltere, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti arasında uluslararası bir mesele halini aldı...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder