
"Bir akşamüstü Divanyolu'nda, önümde, apoleti püsküllü bir paşa ile siyahi bir haremağası ilerliyordu. Tam bu sıra, karşıdan pelerinini savurarak genç bir teğmen geldi, silahını çekip 'dan dan', ikisini de vurdu. Paşa cansız düşerken, bacağından vurulan siyahi, acı içinde yerde kıvranıyordu. Bu sıra soluk soluğa bir bekçi yetişti. Biraz evvel pelerinli bir teğmenin kendisine, 'Bir paşa vurulmuş, git bak !' dediğini söyledi. Ertesi gün İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin toplantısında bu cinayeti anlattım. Çok üzüldüğümü, olayın tekerrür etmemesini söyledim.Benim gibi bir Çerkes olan arkadaşım Yakup Cemil, konuşmama sert bir şekilde cevap verdi. Rejim oturuncaya kadar bu cinayetlerin şart olduğunu söyledi. Aramızda bir tartışma başladı. Bu sıra yanımda oturan bir arkadaş kulağıma eğilerek, 'Aman çekişmeyi kes. Artık o senin bildiğin Yakup Cemil değil' dedi.."
O gün, Abdülhamid'in yaver hafiyelerinden İsmail Mahir Paşa'nın cinayetine tanık olan bu kişi, 5 Haziran 1909'da Bahçekapı'da Serbesti gazetesinin yazarı Hasan Fehmi'nin ; 9 Haziran 1910'da Galata Köprüsü'nde 25 yaşındaki Ahmet Samim'in öldürülmelerine de tanık olacaktı.. Bu kişi, yakın geçmişimizin karanlık koridorlarında kaybolmuş Hasan Amça'dan başkası değildi.. "Nizamiye Kapısı", "Paşa Kazım'ın Maceraları : Kanal Hatırası" ve "Doğmayan Hürriyet" adında üç kitabıyla bilinir. Ama kimse onu görmemiştir, kimse onu tanımaz. Hatta onun, takma isim kullanan meçhul bir yazar olduğundan şüphelenilir..

2003 yılına kadar bu muamma şahsiyet çözülemedi, taa ki Kadıköy'e dair kitaplarıyla tanınan Müfit Ekdal'ın "Eski Bir İhtilalciden Dinlediklerim" adlı kitabı çıkana kadar.
Ekdal aslında doktor. Onunla 1960'da hastanede tanışmış. Resmi adı Hasan Vasfi Kıztaşı imiş. Osmanlı kimliğinde ise Hasan Amça yazılı. O bir Çerkes. Vubıhların Amç'a sülalesinden. Soyadının tuhaflığı buradan geliyor. 1864 Büyük Çerkes Sürgünü'nde Anadolu'ya gelmişler. Babası erlikten yüzbaşılığa yükselmiş ve Suriye cephesinde savaşırken ölmüş.
Hasan Amça babası gibi subay olsun diye Kuleli Askeri Lisesi'nde ve Harbiye'de ve nihayet Askeri Tıbbiye'de okumuş. Bu okulu üçüncü sınıfta bırakıp İttihat ve Terakki saflarında politik mücadeleye atılmış. Fakat İttihatçıların vaat ettikleri "hürriyet" yerine, baskı ve şiddete dayalı bir diktatörlük kurmaları üzerine, 1912'de muhalif subayların örgütlediği "Halaskar Zabitan"a dahil olmuş.
Örgüt onu, Talat Paşa'yı öldürmekle görevlendirmiş. Ama bunu gözü yememiş, yerine, 40 lira ve bir tabanca verip Çerkes Yusuf diye birini ayarlamış. Bundan sonrası çok ilginç. Kiralık katil, "O kadar güzel adam ki, vurmaya kıyamadım" diyerek parayı ve silahı iade etmiş..
Zaten "Kurtarıcı Subaylar" da bir eylem bile koyamadan, içlerinden çıkan bir dönek sayesinde çökertilmiş. Talat Paşa'ya suikast girişiminden idama mahkum olan Hasan Amça'yı, sorgusunu bizzat yapan Cemal Paşa ipten alıyor. Aleyhindeki ifadeyi gözünün önünde sobaya atıp yakıyor. Sonra bu ikili Suriye'de buluşuyor. Cemal Paşa, onu Anadolu'dan zorla göç ettirilip Halep'te açlıktan ve hastalıktan kırılan Ermenilere yardım etmekle görevlendiriyor. Hasan Amça bu insanların ancak çalışırlarsa hayatta kalabileceklerini anlıyor ve birçok dokuma tezgahı ayarlayıp Ermenilere veriyor. Ücret olarak ise birer somun asker tayını dağıtarak açlıktan ölümün önünü kesiyor. Böylece buradaki tehcir kampı, diğer kamplara göre daha insani koşullara sahip oluyor..
21 Ocak 2007 tarihli Hürriyet'te Oktay Ekşi, "Dünya" gazetesinin Ankara temsilcisiyken tanıştığı ve anılarını yazarken ihtiyaç duyduğu kaynaklara erişmek maksadıyla, Meclis Kütüphanesi ve Milli Kütüphane'ye girebilmek için kendisinden yardım isteyen Hasan Amça'nın kulaklarını şöyle çınlatır : "Gelen çok tatlı, tahminen 75'inde ama ruhu genç ve iddiacı biriydi. Adı Hasan Amca imiş. Meğer askeri darbe yoluyla hükumeti devirmeye kalkışan Halaskar Zabitan grubundanmış. Çok maceralı bir hayat yaşamış. Suikast teşebbüslerine karışmış. Yunanistan'da isyan çıkartmaya kalkışmış. Kimi zaman kaçmış, kimi zaman yakalanmış, hapis yatmış. Birkaç ay Ankara'da çalıştı. İncelemelerini yaparken bir gün geldi ; 'Evlat biliyor musun ne oldu ? Mahmut Şevket Paşa Hükumetini devirmek için mücadele ederken meğer biz o zaman İngiltere hesabına çalışıyormuşuz. Bugün öğrendim' dedi. 'Peki, bu bilgiyi anılarınızda kullanacak mısınız ?' diye sordum. 'Nasıl kullanabilirim evlat. Onu yazarsam hem bütün kavgalarım anlamsız olur, hem de hayatım boşa geçmiş sayılır. Yazmayacağım' dedi..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder