Araplar arasında İslamlıktan önce başlayıp sonraları da süregelen, boş inançlarla karışık hikayeler anlatan adamlar vardı ki, "kassas" diye adlandırılır, gerek halk gerekse sultanlar arasında çok tutulurlardı.. İranlılar arasında da aynı işi yapanlar "kıssahan" diye anılırlardı. Bunlar İran geleneğini canlandıran "Şahname"yi de ezbere bildikleri, gerektikçe okudukları için aynı zamanda "Şahnamehan" adını almışlardı...
Türkler, Anadolu'da kasabalar, şehirler kurup yerleştikten sonra aşiret hayatına ait olan "ozan"lar da yavaş yavaş hayattan silinmiş ;İslamlığın etkisiyle kıssahanlık Türkler arasında da yaygınlaşmaya başlamıştı. Türkler arasındaki bu ilk kıssahanların anlattıkları hikayeler de doğal olarak İslami konulara aitti. Özellikle İslam kahramanlarının hayatları anlatılır, o zamanki hayatın etkisiyle halk bunları büyük bir zevkle dinlerdi.
Dinsel kaynaklardan aldıkları konularını dinsel toplantılarda anlatan, çoğunlukla bu tür manzum naatlar (övgü şiiri), münacaatlar (Allah'a yakarmak için yazılmış şiir) ve hükümdarlar hakkında övgü sözleri okuyan ilk kıssahanlara "muarrif" (Bildiren, anlatan) denirdi.. Hükümdar saraylarında Peygamber'in ve yakınlarının hayatından, savaşlarından, sonraki dönemlerdeki İslami fetihlerden, Peygamber'in ahlak ve özelliklerinden söz etmeyi meslek edinen kimseler "siyerci" adıyla anılırlardı. Bunlar gitgide konularını din dışı alanlardan almaya ve "kıssahan" adıyla anılmaya başlamışlardı. Daha Timur çağında sarayda kıssahanların bulunduğuna dair belgelere rastlanılmıştır.
Kıssahanlar, din dışı konuları anlatmaya başladıkları zaman, halkın daha fazla ilgisini sağlamak için hikayelerinde sözü geçen hayvanların seslerini taklit etmeye ve türlü güldürücü fıkralar seçmeye başlamışlardı. İş bu alana dökülünce açık saçık, hatta müstehcen hikayeler, kıssalar,fıkralar, kıssahanların en çok istek duyulan konuları arasına girmişti..

Bazı kıssahanlar, Peygamber ailesini, din imamlarını ve hükümdarları öven fıkralar da anlattıkları için gitgide "meddah" adını almışlar, daha sonra bu ad genelleşmiş, kıssahan neden söz ederse etsin meddah adıyla anılagelmiştir..
Meddahlar, İstanbul'da kahvehanelerde, umumi yerlerde, eğlenceli hikayeler anlatarak halkı güldürürler, ilgisini çekerler, eğlendirirler, savaşta orduyla birlikte sefere çıkarlar, askere yiğitlik fıkraları, kahramanlık destanları anlatırlardı..
Kıssahanlar, meddahlar düzenli bir öğrenim görmemiş olmakla birlikte az çok edebiyat eğitimi almış, zeki ve yetenekli kimselerdi. Çoğunlukla anında, düşünmeden ince sözler söyledikleri de olurdu. Hele seçkin konaklarına, saraylarına giren meddahlar içinde epey öğrenim ve eğitim görmüş, düşünce düzeyi yüksek kimseler de vardı. Bunlar padişahlara, vezirlere musahiplik ve nedimlik gibi görevler yaparlar, kendilerini sevdirdikleri, aynı zamanda zeki ve ince kimseler oldukları için efendilerinin en kızgın zamanlarında yolunu bulup hoş bir söz, güzel bir nükteyle hem onların kızgınlıklarını giderir hem de arada gerek kendilerinin gerekse başka kimselerin isteklerini yerine getirmeyi başarırlardı..
Selçuklu hükümdarlarının saraylarında ozanlar, kıssahanlar, meddahlar bulunduğu eski eserlerde yazılıdır. Osmanoğulları hanedanı da bu geleneği Selçuklular'dan almıştır. Yıldırım Bayezid'in musahiplerinden özellikle Kör Hasan adlı bir Arap güldürü ustası o zaman bütün sarıklıların kellerini satırdan kurtaran tek sözüyle tarihlere geçmiştir..
Yıldırım Bayezid bir defasında kadıların yolsuzluklarına çok kızmış ve hepsinin birden idamını istemişti. Durum çok kötüydü. Hocaları telaş almıştı. Aynı zamanda bütün kadıların birden idamı ortaya bir sorun çıkmasına da neden olabilirdi. Bu sırada Kör Hasan kadıların yerine Bizans'tan keşiş getirilmesini önerip padişahı güldürmüş, böylece Bayezid'in öfkesi geçince de kadıların affı sağlanabilmiştir..
Sultan İkinci Murad'ın sarayında kıssahanlardan başka ozanlar da vardı. 1478'de Fatih Sultan Mehmet'in sarayında Mustafa adlı bir kıssahan ile Bülbanlal ve Ömer adlı iki nedim vardı..
İkinci Selim zamanında ün kazanan ve saraya kadar giren Nakkaş Hasan ve Çokyedi Reis, "Nezaket, tatlı davranış ve taklitleriyle ölüyü bile güldürür acayip güldürü ustalarıydı ki, dinleyen ağırkanlı kişiler bile güle güle ölürlerdi.."
Üçüncü Murad döneminin belli başlı kıssahanlarından biri de Mustafa Cenani'dir. Padişahın resmi kıssahanı ise Derviş Eğlence idi..
Bir başka ünlü kıssahan da, Dördüncü Murad'ın musahibi ve nedimi Tıfli'dir. Hayli uzun boylu olduğu için "Leylek Tıfli" diye anılan, Trabzonlu Abdülaziz Efendi'nin oğlu Tıfli Ahmet Çelebi ; oldukça eğitim ve öğrenim görmüş, aynı zamanda şair de olan bir kıssahandı.

Bu kıssahan ve meddahlar tahtırevanlar üzerinde ellerinde değnek, bellerinde yazma kitaplar olduğu halde güzel ve tatlı bir dille kıssalar okurlardı. Kahvehanelerde çalgıcılar ve şarkıcılar türlü türlü fasıllar yaparlar, güzel oyuncular insanı mest ederlerdi. Fasıl aralarında meddahlar hikayeler anlatmaya başlarlar, dinleyenlerde can bırakmazlardı..
(REFİK AHMET SEVENGİL'in, "İstanbul Nasıl Eğleniyordu ?" adlı kitabından derlenmiştir..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder