
1550 yıllarına doğru dünyada ve Avrupa'da oluşmaya başlayan tarihsel koşullar, özellikle bazı ülkelerin görülmemiş bir sıçrama yaparak bütün bir Doğu uygarlığını tehdit etmesine ; Amerika'ya, Afrika'ya ve yeni topraklara yayılmasına yol açmıştı..
Batı'daki oluşum şöyle özetlenebilir : 15. yüzyıldan itibaren yer yer büyümeye başlayan sermaye ve zorladığı teknik gelişmeler, başka etkenlerle birleşince, derebeylik düzeninin temelleri sarsılmış, kilisenin baskısı hafiflemiş, toplumlar bu tutucu güçlerin etkisinden kurtuldukları oranda ilerlemeye başlamışlardır..
Avrupa'daki bu gelişmeyle beraber şehirleşme hareketi de hızlanmıştır. Şehirlerde biriken servet "iş vermek" gücüne ve olanağına kavuşunca "serf"leri (yarı hür köylüleri) sürekli şekilde tarım kesiminden çekmiş, onların hukuki özgürlüğünü sağlamış, dolayısıyla, kurmakta olduğu sanayi için gereken bol ve ucuz işgücüne kavuşmuştur. Zanaatlardaki ilerleme, uzmanlaşma, yapı tekniğinin ve su değirmeninin yaygınlaşması feodal düzenin kısıtladığı ekonomik faaliyetlerin kasabalarda gelişmesini sağlamakta, servet birikmekte, şehirler zanaat ve ticaret yığınakları olarak hızla büyümektedir..
Şehir ekonomisindeki bu değişime paralel olarak merkez otoritesi de kuvvetlenmektedir. Merkez otoritesi, güçlendiği oranda kiliseye karşı tutumunu da değiştirmiş, onun vesayetinden sıyrılmıştır. 1500 yıllarına doğru krallar, Papalıkla kendi ülkelerindeki ruhban zümresi arasında bir kademe meydana getirmeyi başarmışlar ; topraklarındaki din adamlarını atama, denetleme yetkilerini vb. ele geçirmişlerdir. Monarşi, koruyucu kanadının altına aldığı şehirlerdeki "burjuva" sınıfının desteğiyle otoritesini hızla yaymıştır : Burjuvazi ve krallık, biri ekonomik gelişimi diğeri otoritesi açısından ortak düşman durumundaki feodaliteye karşı genellikle birleşmiş, Avrupa'yı yeni bir dönemin eşiğine getirmiştir..

Temelinde sınıfsal ve ekonomik faktörler bulunan bir siyasal oluşumun paralelindeki bir teknik ilerleme, bütün Avrupa'da göze çarpmaktadır. Özellikle sınai üretimin kaynağı durumundaki yeraltı madenlerinin işletilmesinde büyük bir gelişme vardır. 16. yüzyıla doğru kazma, kurutma ve havalandırma teknikleri gelişmekte ; Saksonya, Bohemya ve Macaristan'daki madenlerin 600 ayak derinliğe inilerek işletilmesi mümkün olmaktadır. Orta Avrupa'nın maden üretimi 1460-1530 yılları arasında beş kat artmıştır. Bu gelişme özellikle gümüş, demir ve kömürü kapsamakta, hem sanayinin kurulmasına hem de güçlü silahların yapımına yaramaktadır..
Sermaye birikiminin hızlandığı oranda yeni ihtiyaçlar da belirmektedir. Ticaret, hızlanan üretim temposuna uygun ileri bir biçim kazanmaktadır. Üretimdeki artışın yarattığı "satmak zorunluğu" kredi mektuplarının kullanılmasını, servetlerin birleşip şirketlerin kurulmasını kolaylaştırmış, üretim tekniğini zorlamış ve yeni buluşlara yol açmıştır.. Bütün sosyal, ekonomik ve siyasal koşullar artık coğrafi ufukların genişletilmesini zorunlu kılmaktadır. Güçlenen kapitalizm yeni pazarların, yeni kaynakların, yeni imkanların peşindedir. Bu ortam denizaşırı ülkelerin keşfine, sömürgeciliğe ve zenginleşmeye yol açacak, "Batı medeniyeti, Kristof Kolomb ile birlikte, dünyanın fethine doğru hareket edecektir.."

Altın hırsının kamçıladığı keşiflerin ve sömürgelerin ilk sonucu, Avrupa'da, görülmemiş çapta bir sermayenin birikmesi olacaktır. Batı tarafından ismi "Barbar"a çıkarılan Osmanlıların hiç beceremedikleri bir talan ve vahşet, Türklerin üç yüzyılda sağlayamadığı zenginliği otuz yılda Avrupa'ya getirecektir.. Güney Amerika medeniyetlerinin yüzyıllar boyunca biriktirdikleri hazineler Avrupalının silah gücüyle eski dünyaya taşınacaktır. Afrika sahillerinden yüz binlerce esir yeni topraklara gönderilmekte, bu ticaret astronomik karlara yol açmaktadır. 16. yüzyılda 900.000 Afrikalı köle, esir tüccarları tarafından Amerika'ya götürülmüştür. Satış yerine ulaşan her köleye karşılık 5 zenci ya Afrika'da öldürülmüş ya da ölmüştür. Daha sonraki yıllarda hızlanan bu ticaret Kara Kıta'yı 60 milyon insandan yoksun bırakmıştır.

Sömürge hareketinin sonucunda değerli madenler Avrupa'ya adeta akmaktadır. Profesör Ö.L.Barkan'ın bu konuda verdiği rakamlar, 1521-1560 yıllarında İspanya'ya resmen 18.000 ton gümüş ve 200 ton altın ithal edildiğini göstermektedir ki, gerçek miktarın bunun iki katı olduğu varsayılmaktadır. Meksika'da, Peru'da elde edilen harp ganimetleri ve soygunlar sırasında bir defasında 1.300.000 ons (36.854 kilo) altını ele geçirdikleri olduğu gibi, normal insan büyüklüğünde altından yapılmış heykeller, yemek takımları, çiçek, hayvan, kuş heykelleri de ilk devirlerin ganimetleri arasında bulunmaktaydı. Bu dönemde (1500-1550) Avrupa'nın altın stoğundaki artış 57 kat olarak hesaplanmaktadır. Yılmaz Öztuna'nın Batı kaynaklarına dayanarak belirttiğine göre, Ferdinand döneminde (1459-1516) İspanya'nın geliri tam 32 kar artmıştır. Profesör Mousnier, yeni dünya ile eski dünya arasındaki trafiğin 16. yüzyılın içinde 20 kat fazlalaştığına işaret etmektedir..
Avrupa'ya akan değerli madenler öteki etkenlerle birleşince büyük bir ekonomik canlılığa, enflasyona ve pahalılığa yol açmıştır. Oluşan kapitalizmin ihtiyaçları hızla artmakta, Batı tüccarı bu hammaddeye çok yüksek fiyat verebilmektedir. Osmanlı hammaddelerine yüksek fiyatla talip olan bu Avrupalı tüccarın meydana çıkması ve 1498'de, Hindistan'a giden deniz yolunun keşfi, Batı'daki gelişmenin Osmanlı düzeninde yansıyan ilk darbeleri olacaktır..

İSMAİL CEM'in "Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi" adlı kitabından alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder