

Hiç yayla çorbası içerken şu "yayla" kavramının ne olduğunu, bu kavramın bir de mucidi bulunduğu ve bu yayla mucidinin bir memleketlimiz olduğu aklınıza gelmiş miydi ?.. Gelmediyse bundan sonra sakın unutmayın ! En azından jeolojik anlamda "yayla" kavramı bizim vatandaşımız olur. Kendisini bu vatanda doğuran da gene bu toprakların bir çocuğu olan, ilkçağın yetiştirdiği en büyük bilginlerden ve bilhassa doğa bilimcilerden Amasyalı büyük coğrafyacı Strabon'dur..
"He demetera polis" yani "Benim vatanım" diye başlar Strabon Amasya'nın tasvirine. Aslında bu cümlenin tam karşılığı "ana şehrim"dir ama Strabon'un kastettiği "benim vatanım"dır..
"İçinden İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği ve doğa buraya hem kent hem de kale karakterini olağanüstü bir şekilde sağlamıştır. Çünkü burası yüksek ve çok sarp bir kaya olup dimdik nehre doğru iner ve nehir tarafında, kentin kurulmuş olduğu yerde, kıyıda bir duvar ve diğer tarafta her iki yönde sivri tepelere doğru uzanan bir duvar vardır. Bu tepeler iki tane olup doğal bir şekilde birbirlerine bağlıdırlar ve görkemli birer kule halinde yükselmektedirler. Bu alan içinde kralların hem sarayları hem de anıt mezarları bulunur. İki sivri tepe birbirlerine tamamen dar bir boyunla bağlıdır. Burası her iki tarafta kıyıdan ve varoşlardan 5 veya 6 stadion ( 1 stadion=157,50 metre) yüksekliktedir ve boyundan tepelere bir stadionluk, hiçbir kuvvetin aşamayacağı, dik bir yokuş vardır. Bu kayaların içinde kenti asla susuz bırakmayacak sarnıçlar da bulunur. Buradan, bir tanesi nehre, bir tanesi de boyuna doğru olmak üzere kayalara, boru şeklinde iki tane kanal oyulmuştur. Nehrin üzerine, bir tanesi kentten varoşlara, diğeri de varoşlardan dışarıya olmak üzere iki köprü kurulmuştur ; kayalığın yukarısında olan dağ bu köprüde son bulur. İlk önce çok geniş olmayan nehir boyunca uzanan bir vadi vardır, bu sonunda genişleyerek Khiliokomon (binlerce vadi) ovasını meydana getirir. Ondan sonra her ikisi de verimli olan, Halys (Kızılırmak) nehrine doğru uzanan Diakopene ve Pimolisene bölgeleri yer alır. Bunlar Amasyalıların ülkesinin kuzey kısmını meydana getirir ve uzunluğu yaklaşık 500 stadiondur. Bundan sonra ülkenin geri kalan kısmı gelir. Burası çok daha uzun olup Babnomos ve Ksimene'ye kadar uzanır ve bu ikincisi Halys nehrine kadar gider.
Amasyalıların ülkesinin uzunluğu budur. Halbuki kuzeyden güneye kadar genişliği yalnız Zelitis'e kadar olmayıp Trokmi'ye ve Büyük Kapadokya'ya kadar uzanır. Ksimeni'de "halai" denilen tuzlalar vardır. Nehrin bu yüzden "Halys" adını taşıdığı zannedilmektedir.
Vatanımda Mitridates savaşları nedeniyle harap olmuş birkaç kale ve pek çok terk edilmiş arazi bulunur. Ancak bu topraklar ağaçlarla doludur. Bir kısmı da atlar için otlaktır, diğer hayvanları da yetiştirmeye uygundur ve tamamı yaşamaya elverişlidir. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amasya vaktiyle krallara aitti.." ( Strabon, "Geografikon")

İlkçağın Eratosten'le birlikte en büyük iki coğrafyacısından biri olan, coğrafya biliminin kurucularından Amasyalı Strabon çok sevdiği vatanını okuyucularına işte bu sözlerle tanıtıyor..
Strabon'un MS 21'de Amasya'da yaşama gözlerini kapadığı sanılmaktadır.
Büyük coğrafyacının ölümünden 1983 yıl sonra, onu unutmayan hemşehrileri Amasya'ya onun bir heykelini diktiler ve böylece yalnız büyük hemşehrilerinin anısına değil, tüm insanlık kültür tarihine bir anıt kazandırdılar, güzel şehirleri Amasya'yı onurlandırdılar..
Bu anıt tüm dünyada Strabon'un anısına dikilen ilk anıttır.
Bu anıt Amasya'yı tekrar bir dünya şehri yapmıştır. Amasyalılar artık Strabon'un dilini konuşmuyorlar ; Strabon'un dininden de değiller ; ama damarlarında Strabon'un kanının aktığına şüphe yoktur. Bugün Amasya, bütün uygar dünyada her eğitimli kişinin bildiği bir şehirse, bunun en önemli nedeni Strabon'dur.. İşte Amasyalılar büyük hemşehrilerine diktikleri anıtla bu bilinci bütün dünyaya bildirmişlerdir, insan uygarlığının tekliğini belgelemişlerdir, uygarlıklar boğuşması kehanetleriyle insanları birbirine boğazlatmayı öngören vahşilere unutulmayacak bir ders vermişlerdir.

PROF. DR. A. M. CELAL ŞENGÖR'ün "Bilgiyle Sohbet" adlı kitabından derlenmiştir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder