

Sülalemiz, 1930'lu yılların başında gelmiş Türkiye'ye.. Ondan evvelki yurtları : Bulgaristan-Kırcaali. Anayurda olan entegrasyon sürecimiz biraz sancılı olsa da zaman içerisinde hiç zorlanmadık, desem yeridir. Özellikle üçüncü ve dördüncü kuşak Trakyalılar olarak, diğer bölgelerimizle kaynaşmış vaziyetteyizdir Allah'a şükür. Bizim sülalenin geneli Tekirdağ ve Malkara'da yerleşmişler ; birkaç aile ise, gene Trakya'nın güzide bir şehri olan Kırklareli'nde..
Aradan uzun uzun seneler geçti ve tarihler artık 1980'leri göstermektedir.. Aslında sülalemiz tümden Türkiye'ye gelememişti ve beş-on aile orada kalmıştı. Tabii ki geçen yıllar içinde bizimkiler de boş durmadılar, ürediler ve buradaki hısım-akrabaları kadar bir nüfusa sahip oldular (Allah çalışanı sever ; Türk'e durmak yaraşmaz)..

Bilindiği gibi, Bulgaristan'daki Komünist yönetimin, Türklerin entegrasyonuyla ilgili politikaları (buz gibi asimilasyondur elbette !) istikametinde : dinimizin vecibelerini yerine getirmemiz ve dilimizi rahatça konuşmamız pek "oj" karşılanmazdı Todor Jivkov (aşağıda sağda) yönetimince.. Onlar da gerçi -hiyerarşiye uygun olarak- aşağı kademelerden gelen takip-tarassut raporlarına bakarak, bu durumu üst kademelerdeki istihbarat analiz uzmanlarına aktarırlar ve çıkan sonuçlardan da pek memnun olurlardı : "Türkler dinlerini uygulamakta isyankar olmamakla birlikte, ilkokuldan itibaren aldıkları Bulgarca ve Rusça eğitiminde de olumsuz çıkışlar yapmamakta olup önümüzdeki beş on sene içinde tam anlamı ile bir Bulgar kimliği kazanacaklardır."
Raporların genel değerlendirmesi aynen böyle idi. Şu demek ki artık sıra her birine Bulgarca isim vermeye geldi. E, o iş de kolay zaten !..
Yalnız, yönetimin atladığı bir gerçek vardı ki bunu çok sonraları anladılar : o zaman da iş işten geçmişti !..
Gerek alt kademelerden "durum raporu" sunulan gerekse üst kademelerde bu raporları değerlendiren makamlarda çokça Türk kökenli görevli vardı. Aşağıdan gelen raporlar, "Bölgemdeki genel durum, Türkler tarafından Bulgar yönetimine karşı bir tutum takınılmadığını göstermekte olup," diye başlar ve "uyum prosedürü"nün uygulanmasında bir sakınca olmadığına işaret ederek de sona ererdi... Üst düzeyde görevli Türk kökenli memurlar da bu raporları aynen karar mekanizmasına sunarlardı.


Buraya kadar her şey iki taraf için de iyi gözüküyor !.. Bir süre sonra da çıkan istatistiksel veriler, sosyal antropolojinin sistematiği yönünde değerlendirilip "Her Türk kökenliye Bulgarca bir isim-soy isim" kampanyasını başlattılar. Fakat bizimkiler, Bulgarca Hristiyan isimlerini duydukça yavaş yavaş huysuzlanmaya başladılar.. Bu gergin duruma rağmen, huysuzluklarına az miktarda ironi katmayı da ihmal etmediler, sağ olsunlar.. Örneğin, bizim amcalardan biri, Bulgarca isim almayı reddetmiş ve onlar da biraz dövmüşler bizimkini. Gene kabul etmemiş ; onlar da elbette biraz daha dövmüşler ve sonunda bizimki bakmış bu işin sonu yok : "Tamam" demiş, "sizden bir isim alacağım ; ama benim istediğim isim olacak." Bulgar "komşi"lerimiz de "Bizden olsun çamurdan olsun" diye düşünmüş olacaklar ki, bu isteğini kabul etmişler.. Bizimki de, madem olacak bari "Hristo Botev" (yukarıda solda) olsun benim ismim, demiş. Bre aman ! Botev, Bulgar devrimci hareketinin liderlerinden ; yani, Osmanlı'ya başkaldıran biri !..
"Sen dalga geçmek amacındasın ; olmaz ! Fırlamalığın alemi yok ; başka isim al !" demişler. Necati Amca, hızını alamamış olacak ki bu kez de "Todor Jivkov" (!) olsun isim", demiş. Garip bir durumdur ; ama bizim amcayı bu sözünden sonra artık dövmemişler ! O da zaten kızma ile gülme arası bakan "isim-soy isim polisleri"ne daha çok direnmemiş ve sıradan bir isim almış. İşte bu amcamız, Kırklareli'ne yerleşenlerden "Todor Necati"dir..
Todor Necati'ye, yeni tanıştığı bir Trabzonlu, "Sen nereliydin" diye sormuş günün birinde.. Todor Amca da "Karadenizliyim beyav" diye yanıtlamış. Adam bakmış, hem Karadenizli hem de "beyav"lıyor ! "Yahu" demiş, "Nerelisin, söylesene şunu ?" Yanıt gene aynı : "Karadenizliyim beyav !" Adamın, "Peki nasıl oluyor da sen Karadenizli oluyorsun ; vilayetini söyle bakalım" sorusuna şu yanıtı vermiş :
"Kırklareliliyim beyav, bizim de Karadeniz'e kıyımız yok mu yani ?!.."

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder